|
|
İstanbuldaki Bektaşi
Tekkeleri -III |
RUMELİ
YAKASI
15. Topkapı, Şeyh (Büyük) Abdullah Efendi Tekkesi:
Topkapı Sur dışı, Maltepe Mahallesi, Fazlı Paşa Caddesi, El-Hacc
Abdullah Efendi vakfına Bağlı Bektaşi dergahı 1338/1920 tarihli
vakfiyesine göre “iki bab dükkan, on oda, iki sofa ve bir matbahı
meştemil bir babane” den ibaretmiş. Bu gün yerinde General Elektrik
(ampul) fabrikası vardır. Dergah müştemilatından eser kalmamıştır.
16.Emin Baba veya Valide Sultan Tekkesi:
Edirnekapı Sur dışı, Fethi Çelebi Mahallesi 113 ada, 3. Parsel,
Abdülazizin annesi Pertevniyal Valide Sultan Vakfına bağlı.
Dergah, 1284/1867 yılında Pertevniyal Valide Sultan tarafından
Bektaşi Emin Baba için yapılmış (ölümü 1304/1886). Emin Baba’dan
sonra yerine Mahmud Baba postneşin olur (vefatı 1306/1888)
“Bektaşi Sırrı” kitabında Emin Baba tekkesi ile ilgili şöyle bir
kayıt yer almaktadır:
«Eğrikapı haricinde Emin Baba Dergahı namıyla vaktiyle bir Bektaşi
dergahı varmış. Fakat sonraları tariyk-i Nakşibendiyyeye-i
Halidiyye’den bir zata verilmiş olduğundan şimdiki halde Nakşi
dergahıdır (A. Rıfkı, Bektaşi Sırrı, c.2, shf. 125).
Bu kayda göre Mahmud Baba’dan sonra dergahın Nakşii’lere verildiği
tahmin edilmektedir. 1307/1890 tarihli Mecmua-i Tekaya’da dergah
şeyhi olarak “Halim Efendi” adı geçmektedir.ancak Halim Efendi’nin
Nakşii mi, Bektaşi mi olduğunu tepit edememekteyiz. Yalnız Eyüp
sırtlarındaki mezarlıkta Seyyid Halilurrahman adlı, Emin Baba
dergahının postneşini olduğu söylenen bir nakşii şeyhinin 1312/1894
tarihli bir mezarı bulunmaktadır. Uzun süre harap ve yıkıkvaziyette
kalan tekke, bu yıl (’97)içinde tamir edilerek, ihya olmuştur.
17. Kazlıçeşme Eryek Baba Tekkesi:
Yedikule karşısında, Kazlıçeşme Zakirbaşı sokakta, Perişan
Baba dergahı olarak ta bilinir. İlk kuruluşu 1239/1823 te vefat eden
Bektaşi tarikatından Şem’i Ebubekir Ağa olup ilk postneşini
1214/1799-1800 de ölen Es-Seyyid Mehmed Baba’dır. 1826’da yıktırılan
dergah, daha sonra yeniden işkodralı Arnavut Perişan Mehmed Baba
tarafından ihya edilir (vefatı 1283/1875). Dergahın son postneşini,
1339/1921 de vefat eden Şeyh (Küçük) Abdullah Efendi’dir.
18. Ciğerci Baba Tekkesi:
Fatih’te Suriçi Mevlanakapı ile Topkapı arasında Ciğerci Baba
Türbesi. Tekkeden günümüze sadece türbesi gelebilmiştir. 1826’da
yıktırılmış olduğu ve ondan sonra tekrar ihya edilmeyip, sadece
Ciğerci Baba Türbesinin kaldığı sanılmaktadır.
19. Erdi Baba Tekkesi, Fatih:
Davutpaşa mahallesi, Hekimoğlu Ali Paşa Caddesi, 1159 ada, 5 parsel
ve 1816 ada, 22 parsel dahil. Bu dergah, Erdik Baba Ördek Baba,
Erdek Baba, Örük Baba adlarıyla anılmaktadır . Dergahın kurucusunun
Şeyh Zeynelabidin olduğu 1199/1784 tarihli Mecmua-i Tekaya
defterinde dergahın adı “ Davutpaşa’da Örük Baba Tekyesi” olarak
geçmekte ve tekke şeyhinin Zeynelabidin Efendi olduğu
belirtilmektedir (Vakıflar Dergisi, 13,1981,shf.586). bu kayda göre
adı geçen Zeynelabidin Efendi, o tarihte (1784) henüz hayattadır.
Erdi veya Erdik Baba’nın kimliği konusunda ise hiçbir bilgi
edinilememiştir. Önceleri Bektaşi tekkesi olduğu kaydedilen sontadan
Nakşii en sonunda da Kadiri olmuştur. Nitekim 1307/1890 tarihli
Mecmua-i Tekaya’da Kadiri olup şeyhinin Agah Efendi olduğu
kaydedilmektedir. Yine başka bir kayıtta dergah postneşini olarak
Sun’ullah Gaybi’nin adı yer almaktadır (İbrahim Hakkı Konyalı
Kütüphanesi, no 37-38, kaside-i devriyye). Yassı tuğla ve kesme
taştan ve kubbeli olan dergah binası halen ayaktadır.
20. Mürüvvet Baba Tekkesi:
Üsküdar Kasım Ağa Mahallesi veya sokağı. Gerek Üss-ü Zafer’de
gerekse Tarih-i Lütfi’de 1826’da çeşitli yerlere sürgün edilen
Bektaşi Babaları sıralanırken, Üsküdar Kasım Ağa mahallesinden
Mustafa Baba’nın Tireye sürüldüğü yazılıdır. Üss-ü Zafer’de ise «
Üsküdar’da Kasım Ağa Mahallesindeki Mürüvvet Baba Tekyesindeki
Mustafa Baba Tire’ye ... » diye bir kayıt yer almakta, aynı kayıt,
J. Kingssey Birge tarafından da alıntılanmış. (Es’ad Efendi, Üss-ü
Zafer, 1243, 212; J. Kingsley Birge, 1937.77).
Üsküdar’da bu gün de Kasım Ağa sokağı vardır. Eski kayıtlara göre
burada bir de çeşme varmış. Ancak aynı yerde Mürrüvet Baba adıyla
bir tekkenin var olup olmadığını tespit edemedik. Ayrıca bu mürrüvet
Baba Dergahının adları zikredilen Üsküdardaki Bektaşi dergahlarından
birinin diğer biir ismi mi olduğu yoksa başka bir dergah mı olduğu
belirlenememiştir.
21.Bandırmalı İnadiye Tekke ve Mescidi:
Üsküdar’da İnadiye semtinde, Menzilhane yokuşu başında, bu günkü
Zeynep Kamil Hastanesinin yanında olan bu dergah, Hadikatu’l
Cevamî’ye göre 1145/1732 tarihinde celveti şeyhlerinden Bandırmalı
Şeyh Yusuf Nizameddin Celveti nin evi iken Sadrazam Hekimoğlu Ali
Paşa tarafından bu ev yeniden büyükçe bir zaviye olarak inşa edilir.
Selamhanesine minmer de konularak aynı zamanda camii olarak da
kullanılmıştır. Camiinin inşa kitabesinin tarih beyitleri şudur.
Du kes ez yek dehan âyet Bèguyyed Bahriya Tarih Makam-ı Celvetiyi
Eyledi İhya Ali Paşa 1145/1732
Bu dergah aslında bir celveti dergahıdır. (Celvetiyye; Bayramiyye
tarikatı (Hacı Bayram-ı Veli) nin bir koludur. Şeyh Muhyiddin Üftade
aracılığıyla (ölümü 988/1580) ünlü Aziz Mahmud Hüdai’dir. (950/1545
– 1038/1629) Aziz Mahmud Hüdai’nin tekkesi (Asitane) ve kabri
Üsküdar sırtlarındadır.
Tekkenin adına yaptırıldığı Şeyh Yusuf Nizameddin Efendi, evi
tekkeye dönüştürüldükten sonra burada 20 yıl şeyhlik yapmış olup
1166/1752 de vefat etmiştir. Tekke, zamanla harab olmakla Şehla
Ahmed Paşa tarafından 1169/1756 yılında tekrar ihya edilmiştir. Bu
yeniden ihya için şu tarih söylenmiştir.
Tab’a mülhemdir Bu tarih ey Nafiz Hankâh-ı Dilküşa-yı Evliya
1169/1756
Tekke çeşitli zamanlarda tamir görmüştür. Tekke ve cami yanındaki
türbeler ise Ahmed Kamil Paşa tarafından yaptırılmıştır. (Bkz.
Hadika 2/210).
Yusuf Nizameddin Efendi ölünce yerine ortanca oğlu Mustafa Haşim
Efendi geçer (doğumu 1130/1718). Önceleri sadece celveti tarikatı
üzere tarikatı sürdüren M. Haşim Baba bir ara melamiliğe de
meyleder. Sonra Mısır’a gider. Mısır’da bulunduğu sırada Bektaşiliğe
de meylederek Kahire’deki Kasru’l-Ayn **************** Bektaşi
dergahı şeyhi Hasan Babaa’dan Bektaşilik icazeti de alır. Böylece
birkaç tarikata intisab eden Mustafa Haşim Baba, babasının postunda
30 yıl dergah şeyhliği yapar. Haşim Baba, inadiye dergahında hem
Celveti hen de Bektaşi yolunu birlikte sürdürür. Böylece dergah,
çifte tarikatın tekkesi haline gelir. Ancak Celvetilik her zaman ön
planda kalır (Bkz: H. Kamil Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdayi ve Celvetiye
Tarikatı, İstanbul, 1982. Shf. 242-245,277).
M. Haşim Baba’ya Mısır’da iken Bektaşi icazeti veren Kasru’l-Ayn
dergahı postnişini Hasan Baba, daha sonra İstanbul’a gelerek Haşim
Baba’nın İnadiye tekkesinde 1170/1756 yılında vefat etmiştir.
Alışılmadık bir Bektaşi tacıyla mezar taşında şunlar yazılıdır:
Mısır’da Baba Kaygusuz Dergahında Kasr-ı Ayn Şeyhi Kutbu’l-Vera
Hasan Baba Sene 1170
Kasru’l-Ayn dergahı, Kahire’de Nil Nehri kenarında, Kaygusuz Abdal
(Alaaddin Gaybi) tarafından kurulmuş, Bektaşi dergahıdır. Dergah,
1249/1833 tarihine kadar faaliyetini sürdürür. Bu tarihte
İstanbul’daki Bektaşi Tekkelşeri gibi, Bektaşilerin elinden alınmış,
ancak daha sonra mısır hidivi İsmail Paşa Bektaşiliğin Mısırda
tekrar canlandırılmasına yardımcı olup, El-Mukattam dağı eteklerinde
yeni bir Bektaşi dergahı inşa ettirmiştir.
El-Mukattam’daki Bektaşi dergahı, Mısır hidivlerinin (daha sonra
Kral) himayesiylevarlığını sürdürmüş, son postneşini ise, 1959’da
vefat eden Ahmed Sırrı Baba’dır. Bu tarihte bu kadar fiilen
faaliyaetini sürdüren Mısır-Kahire’deki bu son Bektaşi dergahı,
1964’te Mısır diktatörü Abdünnkasır tarafından yıktırılarak yeri
spor tesisleri haline getirilir. (bkz. Hassluck, oppcit, 515-516;
Fuad Köprülü, Mısır’da Bektaşilik, Türkiyat Mecmuası, c.VI, İst.,
1939, shf. 13-32; S. Münir Yurdatap, Mısırda Son Bektaşi Şeyhi ve
Müritleri Arasında,Tarih Dünyası Dergisi, c. 2, s. 12, Ehim 1950.)
Celvetiliği ve Bektaşiliği birarada yürüten Mustafa Haşim Baba’nın
tarikatına sonradan, Celvetiyye’nin Haşimiyye kolu adı verilmiştir
(H. Kamil Yılmaz, A.g.e. . 242). Mustafa Hjaşim Baba 1197/1783
yılında vefat eder. Cenazesi namazı lıldırılmak üzere Aziz Mahmud
Hüdayi celveti asitânesine getirildiğinde, Pir makamı şeyhi büyük
Rûşen efendi cenazeyi içeri sokturmaz. Hatta kapıyı bile açtırmaz .
Bunun üzerine cenaze, asitâne (Pir dergahı)nin alt tarafındaki yolda
bulunan musalla üzerinde kılınarak inadiye dergahına gömülür.
Mustafa Haşim Baba, çoğu Arapça olmak üzere bir çok eser telif eder.
Bu eserlerden 12’sinin Süleymaniye kütüphanesinde nüshaları
mevcuttur. Bunların en başlıcası Hacı Bektaş-ı Veli’nin makâlatına
yazdığı şerhtir. İnadiye dergahının Celvetiyye – Haşimiyye silsilesi
şu şekilde tespit edilmiştir.
1. Bandırma’lı Şeyh Seyyid Yusuf Nizameddin Efendi, Vef: 1166/1752.
2. Yusuf Nizameddin Oğlu Seyyid Mustafa Haşim Efendi, Vef:1197/1783.
3. Şeyh Seyyid Mehmled Galib Efendi, Haşim Efendi Torunu,
Vef:1247/1832.
4. Şeyh Seyyid Abdürrahim Selamet Efendi Seyyid M. Galiboğlu, Vef:
1266/1850.
5. Seyyid Mehmed Fahreddin, Abdürrahim Selametoğlu, Vef, 1311/1839.
6. M. Galib Efendi Abdürrahim Selamet’in oğlu, Vef:1330/1912.
(Zakir Şükrü Efendi, Mecmua-i Tekâya; Freiburg – İstanbul, 1980,
shf.21, 75)
1307/1890 da yayınlanan Ecmua-i Tekâya’yı hazırlayan Bandırmalı zade
Es-Seyyid Ahmet Münib Efendi de, dergahın kurucusu Bandırmalı Seyyıd
Yusuf Nizameddin Efendi’nin soyundan olup, Mecmuasında inadiye
dergahını Celveti dergahı olarak göstermektedir. O tarihte (1890)
dergah şeyhi olarak ta Fahreddin Efendi’nin (5. Sırada) ismi yer
almaktadır. Dergahın son şeyhinin Bektaşi Babası olup, 1967’de ölen
Yusuf Fahir Baba (Ataer) olduğu söylenmektedir (Ekrem Işın, Cem
Dergisi, 62. Ocak, S. 56). Ancak, inadiye dergahının son şeyhi
olduğu söylenen Yusuf Fahir Baba, Tarih Dünyası Dergisinin 1951
tarih ve 27 ve 28. Sayılarında yer alan Bektaşiliğin Sırları ve
Bektaşilik başlıklı yazılarında ciddi çelişkiler ortaya koymuş,
kitabî bilgiler yerine kulaktan dolma şifaî cahilane bilgiler
serdetmiş olduğu görülmektedir. Yusuf Fahir Baba, yazılarında bir
çok dini ve tasavvufi kavramı yanlış kullanmış olup bir taraftan
Bektaşi argümanlar yerine Şii görüşler serdetmiş, ancak aynı zamanda
da Kur’an’ın gerçekliğini red eden görüşler ortaya koymuş. Eldeki
Kur’an-ı Kerim’in gerçek Kur’an olmadığı gibi kabul edilemeyecek
idialarda bulunmuştur. Bu konuda da çelişki sergileyen Yusuf Fahir
Baba, ilk üç halife başta olmak üzere sahabelerin Kur’an ayetlerinin
toplanmasında Ehl-i Beyt-i Resul’a ait olan ayetlerin
(!)yazılmadığından bahsederken, bunu dipnotunda da red etmektedir.
Kur’an-ı Kerim’in 30 cüz değil, aslında 32 cüz olduğunu iddia eden
Y. Fahir Baba, 32 cüzlü 2 ayrı Kur’an nüshası görüldüğünü ancak bu
fazla iki cüzün dil, belagat ve anlam bakımından da ucube olduğunu
söylemektedir.
Bu yazılardan Yusuf Fahir Baba’nın son derece çelişkili görüğşlere
sahip olup, bilgi bakımından oldukça yetersiz olduğu görülmektedir.
Dört meşruta odası olup, fevkani ve ahşap olan tekke – mescid,1942
yılında kısmen yanmış, iki mihrabı bulunan mabet (bu iki mihrap,
tekkede iki tarikat postunun (celveti-Bektaşi ) bulunmasından
mütevellid olabilir. En son 1958’de Zeynep Kamil Hastanesinin
genişletilmesi sırasında yıktırılmış ve mezarlar nakledilmiş (Bkz.
Edhem Ruhi Öneş, İstanbul Camileri – Kaybolmuş Camiler – shf.16,
Basılmamış Çalışma).
22.Haşimî Osman Saçlı Emir Efendi Dergahı ve Camii:
Dergah, Kasımpaşa, Kulaksız’dadır. Dergahtan ilkin 1199/1784 tarihli
tekke ve zaviyelerle ilgili mecmuada söz edilir. Mecmuadaki listede,
Kasımpaşa civarındaki tekke ve zaviyeler sayılırken, “Kasımpaşa –
Kulaksız da Seyyid Haşim Efendi Tekyesi” olarak yer almaktadır
(Vakıflar Dergisi, XIII, S. 589).
Bayrami dergahı olarak kurulan bu tekkeden Hadikatu’l Cevamî’de
şööyle söz edilir:
« Saçlı Emir Efendi Camii
Banisi, Es-Seyyid Osman Haşimî Sivasi’dir. Müderris iken tedrisi
terk edip Bayramiyye tarikatından Gazanfer Efendi’den inâbe
almıştır. Sonra hilafet alıp camii civarında bir tekke de bina edip
vefatı 1003 zilhiccesinde vakî olmuştur. Cami-i şerif bitişiğinde
kendine mahsus türbesinde medfundur. Ve meşihatı evladına şart
eylemiştir (Şart-ı Vâkıf). Ve kendi vefatından sonra evlâdı Cafer
efendi şeyh olmuştur. Bunların dahi vefatları, 1040 senesindedir.
Pederi yanında medfundur. Bunun yerine ise oğlu Seyyid İbrahim
Efendi postneşin olup bunlar
dahi 1099 tarihinde vefat edip pederleri yanında medfundur. Ve bunun
yerine hemşirezadesi Gazanfer Efendi şeyh olmuştur. Bunlar dahi 1112
tarihinde vefat edip pederleri yanında medfundur. (Hadika C.2, S.18)
Zakir Şükrî Efendi’nin Mecmua-i Tekaya’sında ise bu dergahta şeyh
olan ilk beş kişinin adı şöyle sıralanır.
1. Şeyh Seyyid Haşimi Osman Efendi, El-Sivasî, El-Bayramî SaçlıEmir
Efendi Namıyla Meşhur. Vef. 11 Zilkâde 1003.
2. Şeyh Haşimi Osman Efendi Oğlu Şeyh Seyyid Cafer Efendi. Vef.
1040.
3. Şeyh Cafer Efendi Oğlu Şeyh Seyyid Tavil İbrahim Efendi. Vef.
1099.
4. Şeyh Seyyid Gazanfer-i Sani, Şeyh İbrahim Tavil Efendi Oğlu. Vef.
1112. (yukarıda alıntıladığımız Hadika’nın kaydına göre Şeyh
Gazanfer Efendi Şeyh İbrahim Tavil’in oğlu değil hemşirezadesidir.)
5. Kerestecizade Şeyh Mehmed Ledûmi Efendi, El-Halveti, Karabaş Şeyh
Ali Efendi Halifesi. Vef. 1120.
Bu listeye göre başlangıçta Bayramî olan bu tekke, sonradan Halveti
olmuş, hem de aynı zamanda Şart-ı Vâkıf’ın hilafına (vakfiye
şartlarına aykırı olarak ) , kurucu Şeyh Haşim Osman Efendi’nin
soyundan olmayan biri (Kerestecizâde) şeyh olmuştur.
İlkin Bayrami olan dergah, sonradan Halveti ve en sonda da Kadiri
tekkesi olmuştur. Ahmed Münib Efendi’nin 1307/1890 tarihli Mecmua-i
Tekayasında da Haşimi Osman Efendi ve Emir Efendi adlarıyla
Kasımpaşa’da Kulaksız mahallesinde Kadiri tekkesi olarak geçmekte, o
dönemdeki şeyhin adı Hamdi Efendi olarak kaydedilmektedir.
S. Nüzhe Ergun’un kaydına göre bu tekkenin son şeyhi bir Bektaşi
Babası olan Münci Baba’dır. Bu kayda göre asıl adı Şeyh Mehmed
Süreyya olan Münci Baba, tekkenin kurucusu ve ilk şeyhi Osman
Efendi’nin soyundan olup tekkenin son şeyhidir. Münci Baba, Çamlıca
Nur Baba tekkesi şeyhi Nuri Babaya bağlanıp Bektaşi olmuş, babalık
icazetini ise Nuri Baba’nın oğlu Ali Nutki Baba’dan almıştır.
1942’de vefat etmiştir.
Münci Baba’nın “Bektaşilik ve Bektaşiler”, “Tarikat-ı Aliyye-i
Bektaşiyye” adları altında iki kez basılan – ilk 1330/1914’te,
ikincisi de 1338/1921’de olmak üzere – Bektaşiliği savunan ve
açıklayan kitabı vardır. Dergah ve camii Kulaksız, Kadı Mehmed Mah.
Yeniçeşme Cad., 1419 ada 52 sayılı parselde yer almaktadır. R. Ekrem
Koçu’ya göre Kulaksız Camii yanıp ibadet dışı kalınca dergaha bir
minare ilave edilip camii haline getirilmiştir. Tekke-camiin çatısı
ahşap iken 1985’te beton haline getirilmiş, 1986’da türbe ve hazire
onarım görmüştür. Bu onarımlar sırasında esas eski camii binası da
mabede katılmıştır. Türbe dergahın kurucusu, Haşimi Osman Efendi ile
ahfadının kabirleri vardır. Türbe kubbeli olmayıp çatılıdır.
Türbenin karşısında hazire mevcuttur. Tekke-camii halen ibadete
açıktır. (Bkz. Edhem Ruhi Öneş, İstanbul Camileri, Basılmamış
araştırma çalışması, 1988)
|
|
|
|
|
|
Pir-i Sani
Pir Balım Sultan
|
1500 yılı civarlarında içinde
posta oturmuştur. Yol içinde yaptığı hizmetlerden dolayı Pir sani
(ikinci pir) adıyla adılır. ( Bektaşiler içinde zaman zaman üçüncü
pir (pir-i salis) adıyla ortaya çıkan, şahıslar olduysada bunun
gerçekle bir alakası yoktur).
Tarikatın kurumsal bir yapıya
kavuşması Balım Sultan zamanında olmuştur. Bektaşiligin temel taşı
olan erkanname Balım Sultan tarafından şekillendirilmiştir. Çeşitli
kaidelerin konulması, ve yine mücerred makamının kurulması ve bu
makama girilirken kulağa takılan Mengüş adındaki küpenin kullanımı
da Balım Sultan zamanında olmuştur.
|
Yakın Tarihimizden
bir Bektaşi:
Ahmet Edip Harabi
|
1853 yılında İstanbul"da doğdu.
Asıl adı Ahmet Edip"tir. Harabi,
sonradan şiirlerinde kullandığı
mahlastır. Bazı şiirlerinde adı Edip olarak geçer.
Bahriye Birlik katibi olan Harabi, ömrünü İstanbul ve Rumeli"de
geçirmiştir. 17 yaşında
Bektaşiliğe giren Harabi bunu bir şiirinde şöyle anlatır ;
Berzahtan kurtuldum çıktım
aradan,
Onyedi yaşında doğdum anadan,
Muhammed Hilmi Dedebaba'dan,
Çok şükür hamdolsun geldim imkane.
Harabi 1917 yılında Hakka
yürümüştür.
Harabi"nin kendi elyazısı ile
meydana getirdigi divan 570 sahifelidir.
Çok genç yaşında, Merdiven Köyü
Bektaşi Tekkesinde Mehmet Ali Hilmi Dedebaba"ya ikrar verip tarikata
giren Harabi hayatının sonuna kadar bu ikrara sadık kalmış, şiir ve
nefesleri ile Bektaşi edebiyatının en kudretli ustadlarından biri
olmuştur. |
Yunus Emre
|
Nigde'ye bağlı Sivirihisar köyünde
rençberlikle geçinir,çok fakir bir adam vardı.Bir yıl kıtlık
oldu.Yunus'un fakirliği büsbütün arttı.Nihayet birçok keramet ve
inayetlerini duyduğu Hacı Bektaş'a gelip yardım almayı düşündü.
Sığırının üstüne bir miktar alıç (yabani elma) koyup dergaha gitti.
Pirin ayağına yüz sürerken hediyesini verdi;bir miktar buğday
istedi. Hacı Bektaş ona lütufla muamele ederek,bir kaç gün dergahta
misafir etti.Yunus geri dönmek için acele ediyordu.
Dervişler Pir'e Yunus'un acelesini anlattılar. O da: "Buğday mı
ister,yoksa erenler himmeti mi?" diye haber gönderdi.O buğday
istedi.Bunu duyan Hacı Bektaş tekrar haber gönderdi..
|
Pend-i Bektaşi
|
-Ara bul.
-Kadinları okutunuz.
-incinsen de incitme.
-Murada ermek sabir iledir.
-Araştırma açık bir sınavdir.
-Her ne ararsan kendinde ara.
-Eline, diline, beline sahip ol.
-Arifler ehlinin ilk makamı edeptir.
-insanin cemali sözünün güzelligidir.
-Nefsine agir geleni kimseye tatbik etme.
-ilimden gidilmeyen yolun sonu karanliktir.
-Düşünce karanligina işik tutanlara ne mutlu.
-Hiçbir milleti ve insani ayiplamayiniz.
-Düşmaninizin dahi insan oldugunu unutmayinız.
|
Tarikatın
1826'dan 1925'e kadar olan gelişimi
|
II. Mahmut saltanatında yapılan
yokedilme girişimlerinde yalnızca 23 yıl sonra 1849 da tarikatın
yine dikkate deger bir güce ulaştıgı kesindir. 19. yy. ortasına
doğru bektaşilik yalnızca yayılmakla kalmayıp yüksek çevrelerde de
etkinlik buluyordu.
Lucy Garnett’e göre ( mysticism
and magic in Turkey, s 73)
Sultan Abdulmecit’in (
1839-1861) bir yasal eşi olan bezmi sultan bu yüksek konuma
yükselişini İstanbul yakınındaki Merdivenköy yakınındaki meşur
Bektaşi tekkesi zeminindeki “dilek taşı”nın üzerine çıkmasına
bağlamıştır. Bu taş Azbi Çavuş’un mezarının yanında durmaktadır. Ve
bektaşi anenelerinde üzerne çıkanın dilegi yerine getirme gücüne
sahiptir şeklinde anlatılır. Bu Bezmi Sultan yoluyla olsun yada
Bektaşi Birileri aracılığıyla olsun 1869 yılına doğru Bektaşiler
yönetimde kendi savunmalarını
güçlü olarak yapan etkileri olduğundan emin olmuşlardı.
|
Tasavvuf
|
Arapça tasavvuf kelimesi yün elbise
giyinme anlamında suf kökünden
gelmiştir.
Suf yün giyme anlamında kullanılır.
Suffe ehli; ise adına
yün giyenler manasında "Sufi" denilen
kişilerdir ki genel kanı bu kişilerin Medine'de durcak yerleri,
sığınacak kimseleri olmayan dört yüz civarında erkekten oluştuğu
yönünde olsada, işin hakikati tamamı ile başkadır.
İslam anlayışında “tasavvuf” ile bilinen yaklaşım, batı düşünce
tarihinde “mistisizm” olarak karşılık
bulur.
Bu kelimenin Eleusinian mister(sır, gizli hikmet)lerle ilgilenme
sonunda ortaya çıktığı öne sürülür.
Misterlerin rolü, insana eşyanın içine ait bilgiyi(batıni); yani
ilahi bilgiyi kazandırmak ve insanı yeniden ezeliyete kavuşturmaktı.
|
Erkânlar
|
Erkân kelime
anlamı ile “biçim, tarz, yöntem, usul” anlamına gelir. Bektaşi
tarikatının en önemli noktalarından biridir.
Bektaşiler
“Hak”kı burada görürler.
Hulasa
cennet, cehennem, insanın yaradılışı, alemin yaradılışı, kıyametin
kopması, ölüm ve yeniden doğma ve nihayetinde edebi yaşama
sırrına kuvuşma ve Hakikate dair diger her ne varsa hepsi Bektaşi
Erkanı’nın içindedir, burada görülür ögrenilir.
İnsanın,
Allah’ın kendisinde tam olarak tecelli ettigi tek varlık ve bütün
insanlığında bir varlık olduğunun temsilidir.
Haşr ve
Neşr’den
sonra insanın Allah’a kavuşmasını ve bütün benliklerin ortadan
kaldırılmasını temsil eder, bu bakımdan Şamanizm’i aks ettirir.
Bektaşi olmayan kimse
Erkâna
giremez, göremez ve hiçbir Bektaşi tarafından Erkanın biçimi, seyri
ve hali Bektaşi olmayan “can”lara anlatılmaz.
Erkan sırdır,
sırlar ile doludur. Hal böyle iken her Erkana giren, işleyişi gören
Bektaşide bu “hal”e varır bu sırlara erişir denemez.
|
| |