Erkânlar

Erkân kelime anlamı ile “biçim, tarz, yöntem, usul” anlamına gelir. Bektaşi tarikatının en önemli noktalarından biridir.
Hulasa cennet, cehennem, insanın yaradılışı, alemin yaradılışı, kıyametin kopması, ölüm ve yeniden doğma ve nihayetinde

edebi yaşama sırrına kuvuşma ve Hakikate dair diger her ne varsa hepsi Bektaşi Erkanı’nın içindedir,
burada görülür ögrenilir.
 
İnsanın, Allah’ın kendisinde tam olarak tecelli ettigi tek varlık ve bütün insanlığında bir varlık olduğunun temsilidir. Haşr ve Neşr’den sonra insanın Allah’a kavuşmasını ve bütün benliklerin ortadan kaldırılmasını temsil eder,
bu bakımdan Şamanizm’i aks ettirir.

Bektaşi olmayan kimse Erkana giremez, göremez ve hiçbir Bektaşi tarafından Erkanın biçimi, seyri ve hali Bektaşi olmayan “can”lara anlatılmaz.
 Erkan sırdır, sırlar ile doludur. Hal böyle iken her Erkana giren,
işleyişi gören Bektaşide bu “hal”e varır bu sırlara erişir denemez.
 
Bektaşi Erkanlarının yazılı oldugu kitaba ise “Bektaşi Erkannamesi” denilmektedir.“Kaygusuz Abdal Bektâşi erkânnâmesi üzerinde düzenlemeler yapar.
Bektâşîliğin ilk erkânnâmesini yazan o olur. Böylece Bektâşî tarikâtının ilk tüzük yapıcısı Kaygusuz Abdal’dır. Balım Sultan ise bu erkânnâmeyi sonradan geliştirmiştir ve kurumlaştırmıştır.”

Bugün Bektâşilerde geçerli olan erkân-nâme Balım Sultan tarafından düzenlenen erkân-nâmedir. Burada Balım Sultan önceki uygulamaları kaldırmamış sadece düzenleyerek tarikatın kurumlaşmasını sağlamıştır.
Önceleri sözlü olarak aktarılan uygulamalar yazılı hale getirilmiştir.

“Erkânnamenin içeriğinde yer alan şekil ve uygulamaların hiç biri amaçsız değildir. Bu ritüeller sırasında yapılan her davranışın, kullanılan her sembolün simgelediği bir mana vardır. Belirli bir duruş biçimiyle ya da birkaç şeklin birarada sergilendiği bir davranış kalıbıyla ortaya konulan anlatım gerçekte sayfalarca bilgi içerdiği içerdiği halde, tek bir
şekil ya da davranışa sığdırılmıştır.”


Aslında Erkânname'nin kökleri sanıldıgından eskiye dayanır,
hulasa Erkannamenin bazı bölümleri Hz. Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli den, öncede vardır. Binaenaleyh bazı Erkan’ların uygulanış tarihinin çok eskilere uzandıgını söylemek, doğru olacaktır.

Tarikat Balım Sultan --Pir-i Sani (ikinci pir) -- zamanında kurumsallaşmasını tamamlamıştır. Erkanlar bir araya getirilerek, yazıya dökülerek Erkanname tamamlanmıştır. Bektaşiligin bu aşamadan sonra tam olarak bir okul halini aldığını söylemek yanlış olmaz. Bu kurumsallaşma ile Nasip almaktan, sofra muhabbetlerine kadar herşeyin bir kural dahilinde yapılması sağlanmıştır. Bektaşilik’te her halin bir adabı ve bir manası vardır.
Meslela, sofraya yiyecekler yerleştirirken önce tuz konur,
en son ise tuz kaldırılır.
 

Sofra tuzu olan Sodyumklorür(Nacl) de bulunan klor aslında zehirli bir gaz opul tek yaarlı birleşimi sofratuzu şeklindedir.

Bir birleşimi hergün istifade ettigimiz bir nimet diger bileşimi zehir olabilmesi nedeni ile Tuz "denge"nin sembolü olarak kabul edilir.

 

Sforaya önce tuz getirilir en son tuz kaldırılır, lokma alınmadan önce tuz tadılmasının manası da tabiattaki bu ince dengeye işaret etmek içindir.


Özetle açıklamak gerekirse; Tarik-i nazenin’ de(nazik yol) Erkanların seyrinden, sofraya yiyeceklerin konulmasına, Mürşit ile muhabbetten,
sofrada çatalın, kaşığın durma şekline kadar herşeyin bir adabı
ve bu adabların dayandığı bir mana vardır.
Bunun en önemli sebebi Bektaşi’ligin bir okul yapısında olması ve dejenarasyonu önlemek ve farklı yorumlar katılmasının önüne geçmek içindir. 

 

Karaca Ahmet Sultan


Karacaahmet Sultan,Horasanlı bir Türkmen Beyi'nin oğludur. Gençliğinde psikiyatri dalında öğrenim görmüştür. Daha sonra ruh doktoru olmuş Anadolu 'ya geldiğinde hem ruh doktorluğu yapmış, hem de bir Alp Eren olarak Hacı Bektaşi Veli saflarında hizmet vermiştir.
 "Saruhanoğulları zamanında Manisa'dan 773 Muharremin ilk günü (Miladi 1371) de tanzim edilen bir vakfiye senedinde (Süleyman Horosani oğlu Karacaahmet)diye adı geçmektedir. "Buna göre babasının adı "Süleyman" anasının adı ise"Sultan Ana"dır. Annesi ve babası, Eşme'nin Karacaahmet köyündeki türbededefnedilmişlerdir.


İstanbuldaki

Bektaşi Tekkeleri


1925’te 677 sayılı yasa ile tekke ve zaviyeler kapatıldığı döneme kadarki, İstanbul Bektaşi tekkelerinin sayısı konusunda farklı rakamlar verilmektedir. 9, 10, 12. 13 veya 14 gibi..

II. Mahmud döneminde bir çok Bektaşi öldürülmüş, bir çok Bektaşi tekkesi yıkılmış, bazıları Nakşi tekkesine çevrilmiştir. II.Mahmud döneminde Bektaşilere yapılan kıyım ve Bektaşilikle ilgili zaten çok az olan vesikaların yakılması ve ortadan kaldırılması çok önemli bir tarih kıyımını da beraberinde getirmiştir.
 


Tarikatın 1826'dan 1925'e kadar olan gelişimi


II. Mahmut saltanatında yapılan yokedilme girişimlerinde yalnızca 23 yıl sonra 1849 da tarikatın yine dikkate deger bir güce ulaştıgı kesindir. 19. yy. ortasına doğru bektaşilik yalnızca yayılmakla kalmayıp yüksek çevrelerde de etkinlik buluyordu.

Lucy Garnett’e göre ( mysticism and magic in Turkey, s 73)

 Sultan Abdulmecit’in ( 1839-1861) bir yasal eşi olan bezmi sultan bu yüksek konuma yükselişini İstanbul yakınındaki Merdivenköy yakınındaki meşur Bektaşi tekkesi zeminindeki “dilek taşı”nın üzerine çıkmasına bağlamıştır. Bu taş Azbi Çavuş’un mezarının yanında durmaktadır. Ve bektaşi anenelerinde üzerne çıkanın dilegi yerine getirme gücüne sahiptir şeklinde anlatılır. Bu Bezmi Sultan yoluyla olsun yada Bektaşi Birileri aracılığıyla olsun 1869 yılına doğru Bektaşiler

yönetimde kendi savunmalarını güçlü olarak yapan etkileri olduğundan emin olmuşlardı. 


Site © 2006-2012 Bektasi.net -©- Her Hakkı Saklıdır - Bu sitede yazılanlar bilgi amaçlıdır.

Bu Sitenin ve yazarının Bektaşilik ile organik bir bağı bulunmamaktadır.

Sitede hazırlanması esnasında var ise gözden kaçan eksik, yanlış bilgiler ve hatalar Bektaşilige mal edilmemelidir.

Aldığımız Feyz ile Tarikat-ı Bektaşi'ye hakkında bilgi veren İnternet Sitesini Derlemek Cürretinde Bulunduk.

Eksiklerimizin Tamamlanmasını Hatalarımızın Af 'fını Hak Erenlerden Niyaz Ederiz.