Erkân ve muhabbet erkânında kullanılan terimler

Abdest almak: Nasip Erkânından önce alınan abdest nefis muhasebesi yapmayı, kul hakkından kurtulmayı ve böylece gönlü temizlemeyi ifade edecek sekilde derin
bir anlamda kullanılmaktadır. Bu alınan abdest bozulursa tazelenmesi çok zordur.

 

Arı: “Hakikati arayan”ın bir sembolü.


Ayakçı: Yeni ikrar etmiş ve bu nedenle mütavazı
hizmete verilmiş olanlar için kullanılır.

 

Aşk olsun: Bir selâm biçimi. “Ödülünüz ilâhî ask olsun.”
demektir. Bu selâma cevap olarak “Aşkın cemal bulsun.” denir. Eger sonra hitap edilen “Cemalin nur olsun.” cevabını verirse, ona “Nurun alâ nur olsun.” cevabı verilir.

 

Ayak mühürlemek: Sağ ayak başparmağının sol ayak
başparmagı üzerine, elleri dizlere veya çapraz olarak omuzlara

koyarak ve bası haffifçe öne eğerek niyaz vaziyetinde ayakta

durmak. “mürşid”in huzurunda saygı ve teslimiyet işareti
olarak böyle durulması beklenir.


Ayak mühürlemek, Hz. Peygember’in Mi’rac gecesi Sidretü’l-
Müntehâ’da Huzurullahta duruş şeklini temsil eder.


Bal: Arı ya da talibin aradığı “ lâhî hakikat”in sembolü.

 

Baş okutmak :  Nasip alarak Bektaşi olan can her sene baş ukutma erkanı ile bir anlamda Bektaşiligini tazeler, geçmiş senenin manevi bir muhasebesi yapılır, bu anlamda bu mecburi bir hizmettir.


Can: Özellikle “ikrar” töreninde nasip alan mürid için
kullanılır. Tüm dervisler için de kullanılır.


Çerağ:
Işık, Nur anlamındadır. “Mum” ya da “meş’ale” için kullanılır. Erkân’da ruhun
aydınlanması ve uyanıklıgının bir sembolü olarak kullanılır.

  

 “Biz seni Allah yoluna ışık saçıcı bir güneş olarak gönderdik”

( Ahzap-46).

 

“ Allah göklere ve yerlere nur verendir.

O’nun Nur’u içinde Çerağ bulunan bir kandilin ışığı gibidir O Çerağ billur içindedir.

Billur parıl parıl parlayan bir yıldızdır.

Doğu’da da Batı’da da olmayan Mübarek Bir Zeytin Ağacından Yakılır.

Ateş Dokunmasada Onun yağı hemen Işık verecek gibidir, Nur üzre Nurdur.

Allah dilediğini Nura iletir . Allah, insanlara misaller söyler, herşeyi gerçeği İle bilen Odur.” (Nur-35)

 

 

Şah İsmail bir şiirinde dedigi gibi; Nur Muhammed Ali nin nurudur,

 

Kudret kandilinde parlayıp duran,

Muhammed Ali ‘nin Nurudur Vallah,

Zuhura gelipte küffarı kıran,

Elinde Zülfikar Ali’dir Billah..


Çerağcı: Çerağ Erkânında(hizmetinde) çerağları “uyandırmal”la
görevlendirilen kişi. Bu görevi genellikle “rehber” yapar, fakat bazenbu göreve özel bir kişi atanır.


Çiğ: Ham, henüz terbiye edilmemis ve hazırlanmamıs bir
“can”ı, Hakk’ın deneyimsel bilgisini edinememiş olanı ifade eder.

"Kırklar ile yedik içtik
Kaynayıp sohbete çoştuk
Yetmiş yıl kürede piştik
Dahi çiğsin can dediler."

 

 

Dâra çekilmek: Arapça “ev” anlamına gelen dâr kelimesi,
“erenler meydanı” veya “kırklar meydanı”, Erkân açılan yerin tam ortası anlamında kullanılır.
Dâra çekilmek ise, meydana gelen ihtilâflarda, mürşidinhakemligi ile canları sorguya çekme sırasında uyguladığı bir mahkeme tarızıdır.

 

Dârdan indirmek: Hakka yürüyen bir “can”ın eşi dostu ve alış- veriş yaptığı insanlarla helâlleşmesi , bir çesit “hak helâlligi”
toplantısı/hizmetidir.
Hakka yürüyen  “can”ın veli veya vârislerinden birisi dâra durur onun namına, varsa hakkı olanın gelip alması istenir. Alacaklı varsa, borcu ödenir; darılmış incinmiş varsa, gönlü alınır.

 

Delil: Sözlük anlamı “rehber”, Bektasî ritüelindeki
kullanımı, “çerağ”ların uyarıldıgı yakıcı çerağ.

Delil veya çerağ, Tanrı’nın nurunu simgeler. Zaten, Erkâna gelencanların muradı da, Hakk’ın nurunu görebilmek, Tanrı’ya
ulasabilmek, yani gerçege erebilmektir.

 

Dem: Nefes, an, kan ve içilen dolu manasına gelen birçok anlam taşır. bektaşilikte "rakı" kelimesi muhabbet Erkânı esnasında kullanılmaz.


Dolu: Bir bardaktaki Dem'e atıftır.


Dört kapı: Tasavvufta “Şeriat”, “tarikat”, “marifet” ve
“hakikat” seklinde sıralanan dört makam veya dereceyi ifade eder. Her kapı 10 makandan oluşur.


Düşkün/düşkünlük: “büyük günah” sayılan, dine, inanca, yola, kula karşı yapılan hatalı ve gelenek göreneklere aykırı davranıslarından (cinayet, zina, livata, hırsızlık, suçsuz karısını bosama vb.) dolayı cezlandırılarak toplumdan soyutlanan, âyinlere alınmayan kişi.


El almak: Nasip almak bir mürşide baglanmak


El ele, el Hakk’a: “Tâlib”in temiz bir gönülle pîrin elinden
( veya eteginden, dizinden) tutması olup, “biât etme”yi simgeler. Çünkü, “pîr”in eli Hz. Muhammed’in eli, Hz. Muhammed’in eli de
Fetih sûresi 10. âyeti geregince Tanrı’nın eli demektir.

"O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile bey'atleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir." “Tâlib”in “pîr”e biâtı, Hz. Muhammed’e, dolayısıyla Tanrı’ya biât etmesi anlamına gelir.

 

Erenler Celladı: Hacım/Balım Sultan için kullanılan bir
unvan.


Erenler demi: Erkâna katılanların sürdürdügü muhabbet.


Erkân çubugu: Hz. Muhammed’in Hudeybiye’de altında
biât aldıgı Semure (Sidre) agacının, ki cennetteki tûgba agacının yeryüzündeki sekli olduguna inanılır, dalı olarak kabul edilen, Târık sûresinin (Târık: 1-4) anlamı geregince kişilerin üzerinde Tanrı’nın koruyucu ve gözetleyici elini temsil eden Hz. Muhammed’in eli,dolayısıyla Tanrı’nın eli kabul edilen 12 tutam (100-110 cm) uzunlugunda, parmak kalınlıgındaki çubuktur.

Eşik: Bu, Ali olan kapının bir sembolüdür. Genellikle
meydan kapısının üzerinde Hz. Muhammed’in su hadisleri vardır:
“Ben ilim sehriyim, Ali onun kapısıdır.” Bu nedenle eşik, mistik bilgiye girisin bir sembolüdür. Eşige basılmaz, eşik eski türk inançlarında da kutsal bir semboldür.

 

Hakka Yürümek: Bektaşilikte "ölmek" kelimesi yerine kullanılır.

 

Kamber: Kırklar Cemi’nde Hz. Kamber’in “sofracılık”
hizmetine izafeten, muhabbet Erkânında “sofra hizmeti”ni yürüten kişidir. Kamber Hz. Ali'nin yaveri idi, Hz. Ali gittigi her yere onu da görürürdü, sofrayı Kamber açer yine Kamber kapardı, "Kambersiz düğün olmaz degiminin anlamı budur"


Kırk makam: Dört kapı olarak ifade edilen (şeriat, tarikat,
marifet, hakikat) tasavvuf mertebelerinin her birinde bulunan onar makamı ifade eder.


Kırklar: Tanrı’nın ruhları yarattıgında yaratılan, her devir ve zamanda yeryüzünde bulunduklarına inanılan kırk eren.

 

Lokma:  “muhabbet Erkânı” adı verilen toplantıların öncesi veya sonrasında topluca yenilen yemek anlamında kullanılır.


Meydan: Erkânda hizmetlerin yapıldıgı, hiyerarşik
düzene göre mürşit, hizmet sahipleri ve yaş sırasına sıralanan
canların olusturduğu halkanın ortasında kalan bosluktur.


Rehber: Yol gösterici, yardımcı anlamına gelir, ikrar verip “yol”a giren kişiye, “yol”a daha önce girdigi için, yol ve erkânı ögreterek yardımcı olan kişidir.

 

Sâkî: Kırklar Cemi’nde Hz. Ali’nin “sâkîlik” görevine
izafeten, muhabbet Erkânında “kevser şarabı” veya Kırklar Cemi’nde “üzüm suyu” (engül, engür) olarak kabul edilen “dem”i hazırlayıp sunan kişidir.

 

Sır: Gizli kalması gereken bilgi anlamına gelen sır, “yol”un mensuplarının bildigi özel bilgi veya “tarikat sırrı” anlamındadır. sırlar "Faş Edilmez" (açığa çıkarılmaz ).

 

Tâlip: Kelime anlamına bağlı olarak, “yol” a girmek
isteyen, girdikten sonra da “yol”un edep ve Erkânına uygun
davranmaya gayret gösteren kişidir.


Tercüman: Erkânda bir hizmete başlarken,
hizmet sahibi kişinin okudugu nesir veya manzum duadır.


Teslim Taşı: Bektaşîler tarafından taklan 12 köşeli mermerden özel olarak yapılmış taş.


Tığ-ı bent: İkrar verip “yol”a girecek kişinin boynuna veya beline bağlanan yünden örülen beyaz kuşaktır. Nasip Erkânında bele bağlanan tığbent 12 gün süre ile çıkarılmaz.
 

Yol: Alevî-Bektasî inanç ve ibadetlerinin tümünü ifade
eder. Kurucularından dolayı “Muhammed-Ali Yolu” diye de bilinir.

 

 

 

Bektaşilik Tarihi

Selçuklu sultanı zayıfladıktan sonra

 

 

 

 

 

 

 

 

 Selçuk sultanının tamamen güçten düşmesinin doğal bir sonucu olarak , Türk emirleri nihayet Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bağımsız devletler kurdular. Alaeddin Keykubat zamanındaki birleşik devletin yerine 1300'e doğru bir düzineden fazla beylik ortaya çıkmıştı.

Türk hükümdarları , Bizans hükümdarlarıyla bazen yakın işbirliginde bulunmuşlar ve rakip Türk hanedanları, Moğollar ve haçlılarla kesintisiz savaşlardan sonra , Selçuk devleti herbiri kendi bölgesini genişletmeye çalışan bir düzineden fazla beylige bölünmüştü. Bu beyliklerin sayısı ve coğrafi dağılımı , 1300'e doğru küçük Asyanın oldukça Türkleşmiş olduğunu gösterir.


Yunus Emre

1500  yılı civarlarında içinde posta oturmuştur. Yol içinde yaptığı hizmetlerden dolayı Pir sani (ikinci pir) adıyla adılır. ( Bektaşiler içinde zaman zaman üçüncü pir (pir-i salis) adıyla ortaya çıkan, şahıslar olduysada bunun gerçekle bir alakası yoktur).

 

Tarikatın kurumsal bir yapıya kavuşması Balım Sultan zamanında olmuştur. Bektaşiligin temel taşı olan erkanname Balım Sultan tarafından şekillendirilmiştir. Çeşitli kaidelerin konulması, ve yine mücerred makamının kurulması ve bu makama girilirken kulağa takılan Mengüş adındaki küpenin kullanımı da Balım Sultan zamanında olmuştur.


Tarikatın 1826'dan 1925'e kadar olan gelişimi


II. Mahmut saltanatında yapılan yokedilme girişimlerinde yalnızca 23 yıl sonra 1849 da tarikatın yine dikkate deger bir güce ulaştıgı kesindir. 19. yy. ortasına doğru bektaşilik yalnızca yayılmakla kalmayıp yüksek çevrelerde de etkinlik buluyordu.

Lucy Garnett’e göre ( mysticism and magic in Turkey, s 73)

 Sultan Abdulmecit’in ( 1839-1861) bir yasal eşi olan bezmi sultan bu yüksek konuma yükselişini İstanbul yakınındaki Merdivenköy yakınındaki meşur Bektaşi tekkesi zeminindeki “dilek taşı”nın üzerine çıkmasına bağlamıştır. Bu taş Azbi Çavuş’un mezarının yanında durmaktadır. Ve bektaşi anenelerinde üzerne çıkanın dilegi yerine getirme gücüne sahiptir şeklinde anlatılır. Bu Bezmi Sultan yoluyla olsun yada Bektaşi Birileri aracılığıyla olsun 1869 yılına doğru Bektaşiler

yönetimde kendi savunmalarını güçlü olarak yapan etkileri olduğundan emin olmuşlardı. 


Atatürk Ve Bektaşilik


Şimdiye kadar bu konuda yazan ve çizenler evvela Mustafa Kemal Atatürk'ün anne ve babasının soyağacını deşifre etmeye  girişmişlerdir.

 

Bu konuya deyinen lehte ve alehte yazılarda Mustafa Kemal'in anne ve babasının soy agacı yolu ile Bektaşi olup olmadıgı sorgunanmış bu şekilde Mustafa Kemal'in Bektaşilikle olan bağlantısı çözülmeye çalışılmıştır.

 

Oysa unutulmamalıdır ki,

Bektaşi doğulmaz , Bektaşi olunur.

 

Mustafa Kemal'in Doğup büyüdüğü Selanik ve genelde Rumeli bölgesi Bektaşi dergahlarının yoğun ve güçlü olduğu bir bölgedir. Bu nedenle gençlik yılları süresince bir şekilde bu dergahlardan biri ile münasebete geçmiş olması  olağanüstü bir durum olarak karşılanmamalıdır.


Kaygusuz Abdal


Alâiye Beyi Hüsameddin Mahmud’un oğlu Kaygusuz Abdal‘ın asıl adı Alaaddin Gaybi’dir.

 

İyi bir öğ­renim görmüş, genç yaşta Abdal Musa’ya derviş olarak Kaygusuz adını almıştır.

 

Derebeyi oğulluğundan istifa ederek, dervişlik hırkasını giyen

Gaybi'nin hakikatin peşinde olduğu ve bunu da Mürşidinde bulduğunu anlatan Bektaşi Menkıbesine göre ;

 

“Teke (Antalya) ilinin Alaiye (Alanya) sancak beyinin oğlu Gaybi Bey, 18 yaşındayken arkadaşları ile ava çıkar. Avlanırken tepe üzerinde bir ahu(ceylan) görür beyzade. O esnada ahu onun önüne çıkagelir. Gaybi Bey onu görünce hemen bir ok çıkarıp, ahuya fırlatır. Kirişten çıkan ok ahunun sol koltuğunun altına saplanır fakat ahu yıkılmaz, sıçrayıp kaçar. Gaybi bey de ardına düşer.


Yakın Tarihimizden

bir Bektaşi:

 Neyzen Tevfik


Sütlüce Bektaşi Tekkesi'ne intisap ederek Bektaşilikle tanıştı.

 

Kısa bir süre içinde Mümin Baba'dan nasip alarak Bektaşi oldu.

 

Neyini para için değil, dilediği zaman çalan Neyzen topluma aykırı bir yasam sürdürdü. Müzik kurallarına pek uymadan ama içten ve duyarak çalan Neyzen her zaman insanları etkiledi. O Ney'i ustalıkla üflerdi.

 

Ne hayatı, ne dünyayı, ne de kendisini "hiç" kavramıyla ifade etmek değildi onun yaptığı. O, karşıtlıkların birbirini var ettiği algılayışımızda, var oluş derinliğinin sarhoşluğu içinde arayışını sürdürürken “Hiç” olanı fark etmişti. Para-pul, mal-mülk, şan-şöhret elinin tersiyle ittiği şeylerdendi. Adaletsizliğe, çıkarcılığa, kör inançlara, baskıya, otoriteye, din istismarına sert ve etkili bir üslupla hicivlerinde ve hayatında baş kaldırdı. Boynunda eski yazıyla “Hiç” yazardı.


Site © 2006-2012 Bektasi.net -©- Her Hakkı Saklıdır - Bu sitede yazılanlar bilgi amaçlıdır.

Bu Sitenin ve yazarının Bektaşilik ile organik bir bağı bulunmamaktadır.

Sitede hazırlanması esnasında var ise gözden kaçan eksik, yanlış bilgiler ve hatalar Bektaşilige mal edilmemelidir.

Aldığımız Feyz ile Tarikat-ı Bektaşi'ye hakkında bilgi veren İnternet Sitesini Derlemek Cürretinde Bulunduk.

Eksiklerimizin Tamamlanmasını Hatalarımızın Af 'fını Hak Erenlerden Niyaz Ederiz.