Şimdiye kadar bu konuda yazan ve
çizenler evvela Mustafa Kemal Atatürk'ün anne ve babasının
soyağacını deşifre etmeye girişmişlerdir.
Bu konuya deyinen lehte ve
alehte yazılarda Mustafa Kemal'in anne ve babasının soy ağacı
yolu ile Bektaşi olup olmadıgı sorgunanmış bu şekilde Mustafa
Kemal'in Bektaşilikle olan bağlantısı çözülmeye çalışılmıştır.
Oysa unutulmamalıdır ki,
Bektaşi doğulmaz , Bektaşi
olunur.
Bir Bektaşi Babasının bile
çocukları Bektaşi olamayacagı gibi, ailesinde hiç Bektaşi
olmayan birisinin nasip alarak Bektaşi olması mümkündür.
Mustafa Kemal'in Doğup
büyüdüğü Selanik ve genelde Rumeli bölgesi Bektaşi derğahlarının
yoğun ve güçlü olduğu bir bölgedir. Bu nedenle gençlik yılları
süresince bir şekilde bu dergahlardan biri ile münasebete geçmiş
olması olağanüstü bir durum olarak karşılanmamalıdır.
Hal Böyle iken önce Mustafa
Kemal'in bu bağlantısı ile ilgili bilgileri incelemek daha doğru
olacaktır;
Mustafa Kemal'in daha yüzbaşı
iken Selanik’te Deli Hurşit Baba'dan el alarak Bektaşiliğe girdiğini
araştırmacı yazar Dursun Gümüşoğlu Derviş açıklamıştı.
Sağlığında kendisi ile ilgilenen
doktoru Ragıp Erensel’in de bir Bektaşi Babası olması Mustafa
Kemal'in Bektaşiler ile olan ilişkisinin kanıtıdır. `Baba erenler`
lakaplı Dr. Hasan Ragıp Erensel 1953`te vefat ettiğinde yine Çankaya`da oldugu
kaydedilir, bu defa Celal Bayar`ın başhekimi olarak.
Mustafa Kemal'in Ragıp
Erensel vasıtası ile Cumhurbaşkanlığı köşkünde Haydar Cemil Baba ile
Ali Nutki Baba’yı konuk edip, gece de köşkte yatırdığı yakın
çevresine Bektaşilikten nasip alanları yerleştirdigi;
Özel Kalem Müdürü, özel
doktorunun Bektaşi olduğu, İstihbaratın başına (MAH -Milli Amala
Hizmet Teşkilatı,şimdiki MİT yerine o dönemde olan teşkilattır.)
Erenlerden Alb. Hüsamettin Öztürk
'ü, hatta Posta Telgraf Amirliğine Ali Naci Baykal dedeyi getirdigi
anlatılır.
Mustafa Kemal’e esin, duygu ve
duşünceleri için besin kaynağı olan Namık Kemal de Bektaşi’ydi.
Bektaşi bir ailenin çocuğuydu. Ana yoluyla dedesi olan Adüllatif
Paşa inançlı bir Bektaşiydi. Namık Kemal bu dedesince büyütülmüş ve
eğitilmişti. Namık Kemal’in geçliğinden itibaren entellektüel
gelişmesine bu Bektaşi etkeni damgasını vurmuştu.
Osmanlı'nın ordusunun temeli
Yeniçerilerdi. Devletin temeli ve padişahın muhafız gücü olan
Yeniçerilerin 94. alayında mürşit olarak bir Bektaşi Babası
otururdu. O ölünce yeni "Baba" Hacıbektaş'tan gönderilirdi.
|
Sofya Ataşemiliteri iken, verilen
kostümlü baloya yeniçeri kıyafeti ile gitmiştir. |
Büyük resmi törenlerle karşılanır
ve makamına oturtulurdu.
Yeniçerilerin Avrupa'ya kadar yayılmış olan bu savaşçı ünü elbette
Mustafa Kemal'i de
etkilemiştir, Kurmay Yüzbaşı iken çektirdigi fotograftaki Yeniçeri
bıyıkları bunu ispatlamaktadır.
Ayrıca Sofya Ataşemiliteri iken,
verilen kostümlü baloya İstanbul'dan istedigi yeniçeri kıyafeti ile
gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık uyandırmıştır.
Mustafa Kemal’in Harbiye ( Harp
Okulu) yıllarında, tatillerde Selânik’e gittiğinde, bir dergahı
ziyaret ettigi duyumunu yazan kişi, Falih Rıfkı Atay’dır.
Atay, bu duyumu şöyle anlatır:
“…Atatürk’ün çocukluğunu ve gençliğini yakından bilen Kılıçoğlu
Hakkı, bana yazdığı mektupta der ki:
‘Ailece pek yakındık. Zübeyde Molla’yı ikinci defa kocaya veren benim
kaynatam Şeyh Rıfat Efendi’dir. Mustafa Kemal tatillerde, Selânik’te
sılaya geldiği vakit, büyük kaynatamın tekkesini ziyaret ederdi.”
"Atatürk, bir milletin yeniden doğuşu" adli Atatürk biyografisinin
yazarı, gazeteci Kahire'deki İngiliz büyükelçiliginde görev yapmış
İngiliz Lord Patrick Kinross da, Mustafa Kemal’in gençliğinde, bir
ara Selânik’te Bektaşi toplantılarına katıldığını, belirtir.
Mustafa Kemal Kurutuluş Savaşı
öncesi yaptığı Erzurum Kongresi`nin ardından 22 Aralık 1919`da Hacı
Bektaş Veli Dergahı`nı ziyaret etmiştir.
Ziyaretinde dönemin dergah
postnişi olan Cemalettin Çelebi Dede`den savaş için destek istemiş
`Cemalettin Çelebi Mustafa Kemal`e destek sözü vermiştir`.
Cemalettin Çelebi`nin, Mustafa
Kemal`e savaşı kazandıkları takdirde Cumhuriyet`i ilan edip
etmeyeceğini sorduğunu, Atatürk`ün de Bektaşi Babası'na `O günün
ilanına kadar aramızda kalmak şartıyla, `evet` diye yanıt verdiği
anlatılır.
Savaş sırasında ayni yardımların
yanısıra dergah kasasında bulunan 1800 altın lira da Mustafa Kemal
Atatürk`e verildi. Atatürk savaşla ilgili tüm gelişmeleri de Hacı
Bektaş Dergahı`na hemen bildiriyordu.
Atatürk Nutuk`ta bunu şöyle
belirtiyor: `2 Ocak 1920 günü cemiyetin merkez kurullarına ve
Hacıbektaş`ta Çelebi Cemalettin Efendi`ye, Mutki`de Hacı Musa Bey`e
ayrıca bir bildirim yaptık.`
Son olarak şunu belirtmek gerekir
ki; bir kişi nasip alıp Bektaşi'lige katılmışsa, bu katılım
“Hizmet Erkanı” ile yıllık olarak tazelenmediği takdirde o kişinin
Bektaşiliği bir anlamda buzdolabına kalkar, ya da uykuya yatar.
Bir tasavvuf okulu, eğitim
sistemi gibi düşünürseniz, okulu bırakmiş kişi durumunda olur.
Dolayısıyle Mustafa Kemal bir
dönemde Bektaşilige sadece bu kültür içinde büyümek şeklinde değil
de bizzat dahil olmuş olsa da bu üyeliğini devam ettirmemiş olması
büyük olasılıkla doğrudur.
Çünkü,ilk gençlik yıllarının
ardından son derece yoğun bir yaşantısı vardır. Yaşantısının da
hemen her dakikası da gözler önündedir. Ancak, bu da hiçbir şekilde
bir “nasip alma” olayını yaşamadığı anlamına da gelmez.
Pek muhtemeldir ki, ilk gençlik
yıllarında böyle bir deneyim de yaşamış olsun..