Bektaşilik
Dört kap kırk makam öğretisine dayanmaktadır,
nasip alan
can mertebelerden sırası ile geçmek sureti ile Hakka arif olur. Yedi
nefs mertebesini tamamlar ve “ölmeden önce
ölmek”
sırrına vakıf olur:
1- Nefs-i
emmare
2- Nefs-i
levvame
3- Nefs-i
mülhime
4- Nefs-i
mutmainne
5- Nefs-i radiye
6- Nefs-i mardiye
7- Nefs-i maiyye
Tanrıdan başka kimsenin bilmedigine inanılan,
duyularla ulaşılamayan, akıl ve bilgiyle kavranamayan, yalnızca
aşkın gerçekleri olarak algılanan salt görünmezlik alemine, gayb-ı
mutlak adı verilir.
Duyularla algılanabilen alemden Tanrısal aleme beş ayrı görünür olma
durumunu simgeleyen varlık alemleri sıralanır:
1- Lahut (Mutlak gayb) âlemi :
"Ulûhiyet, ilâhî âlem, yüce âlem." İlâh kelimesinden, vav ve te
harflerinin ilavesiyle oluşan bir kelimedir. Sû ılere göre varlık
tecellisinin ilk mertebesi olan "ehadiyet âlemi"ne denir. Bu
mertebede Allah'ın bütün isimleri ve sıfatları zatında mevcuttur.
Mutlak gayb âlemi de denen bu bilinmeyen, görünmeyen âlemde Allah
Teâlâ, isim ve sıfatları mertebesine inmemiştir.
“Gayb'ın
anahtarları O”nun
katında olup onları ancak O bilir”(6/59)
Gayb-i mutlak (mutlak gizlilik)
mertebesi. Bu mertebede ne isim, ne resim ve ne de sıfatlanan
vardır. Bu mertebede
şehâdet âlemi asla yoktur.
Bu mertebede Allah tam kemâl halindedir, henüz isim ve sıfatlar
dairesine inmemiştir. Bu mertebeye lâhut âlemi, lâ teayyün âlemi,
itlâk âlemi, mutlak amâ, mutlak vücûd, Ümmül-Kitâb vb. isimler de
verilir.
“Gerçekten
Allah'ın âlemlere ihtiyacı yoktur”(3/97)
2- Ceberut (İlahi Kudret) âlemi:
Ümmül-Kitâb
mertebesinde toplu olan varlık, bu makamda açılarak detaylanmıştır.
Bu mertebeye ilk teayyün, ilk tecelli, akl-i evvel, ilk cevher,
hakikat-i Muhammediyye, gayb-i muzâf vb. isimler de verilir.
3- Melekut (Melekler)
âlemi :
Bu âlem,
şehâdet âlemine yakın gayb-ı muzâf âlemidir. Buna; misâl âlemi,
vâhidiyyet, ikinci teayyün, hayal âlemi, emir âlemi,
Sidretül-Müntehâ vb. isimler de verilir.
4- Misal âlemi :
Bumertebede
varlık ayrılması, bitişme ve parçalanması mümkün olmayan latif
cisimler halinde ortaya çıkar. Önceki mertebede ruhları beliren
sabit gerçeklikler, bu mertebede, şehadet aleminde görüneceği sureti
kazanır.
( Nur 35: Allah
insanlara misaller verir, herşeyi gerçegi ile bilen O'dur..)
5- Nasut
âlemi :
Alem-i
şehadet (görünen dünya) mertebesinde varlıklar, görülen suretler
biçiminde varlık kazanır. Böylece varlıklar evreni ortaya çıkar.
Varlığın bu dünyadaki görünümü vücud-i izafî (göreli varlık),
vücud-i zıllî (gölge varlık), vücud-i imkânî
(mümkün varlık) gibi adlarla anılır. Üçüncü
taayyün,Nasut(İnsanlık),His ve Unsurlar Alemi,Yıldızlar,Felekler
(Gökler), Mevalid (Doğumlar) ve Cisimler Alemi diye bilindiği
gibi,Arş-ı Azam da bu makamdan sayılır. Görülen dünyanın ortaya
çıkmasından sonra Allah, en mükemmel biçimde insan-ı kamilde (yetkin
insan) tecelli eder. İnsan-ı kamil, görünen dünyadan ilk belirmeye
(taayyün-i evvel) kadar tüm tecelli mertebelerini kendinde toplar.
Bu nedenle kamil insana mertebe-i camla (toplayıcı mertebe) denir.
Allah'ın
varlığı, mutlak varlık olması bakımından bilinemez. Bilinebilecek
olan şey, varlık ile var olan biçimlerdir. Allah'ın zatını, tüm
belirişlerden (taayyün) aşkınlığı nedeniyle kavramak imkansızs olsa
da varoluşun mertebelerinde (meratib-i vücud) haricî varlık
kazanması nedeniyle kavramak mümkündür. İşte tasavvuf yolcuları bu
kavrayışın peşindedirler. Evren, Allah'ın varlığıyla var olan ve
Allah'ın varlığının aynasında görünen kimi geçici, yok olucu
suretlerden ibarettir'. Bunların belirme ve görünüşleri akıl ve
duyularla ilintilidir. Nesnelerin gerçeklikleri özleri gereği değil,
Allah'ın varlığıyla sabittir. Nesnelerin aslı yokluktur (adem) ve
bunlar sürekli bu aslî durumları üzeredirler. Olgunlaşmamış
insanların
|
akıl ve duyuları, varlığı nesnelerin bir niteliği olarak
algılar. Ama bu yanılsamanın neden olduğu bir yargıdır. Nesneler,
diğer bir deyişle Allah'ın varlığında görünen suretler, gerçekte bir
hayal ve seraptırlar. Bunların kesif ve hatta varolmuş görünmeleri
sadece akıl ve duyulara göredir. Allah bunların hayali olan
varlıklarında, bu hayali varlıkların gerçeklikleri nedeniyle
görünür. Gerçek varlığa sahip olan kendi zatı ile görünmez. Evren
varlık dünyasına çıkmadan önce, Allah'ın zatı ile birlikte başka bir
şey olmadığı gibi, şimdi de O'nunla birlikte varolan bir şey
yoktur.
Allah'ın ilminde, kendi zatının, fiillerinin, isim ve
sıfatlarının suretleri vardır. Çünkü Allah, zatını, fiillerini, isim
ve sıfatlarını bilmektedir. Allah'ın ilmindeki suretlere ayan-ı
sabite (sabit gerçeklikler) adı verilir. Evreni oluşturan nesnelerin
Allah'ın ilmindeki suretlerine de aynı şekilde ayan-ı sabite denir.
Ayan-ı sabite, Allah'ın isim ve sıfatlarının suretleri olması
bakımından ilahî gerçekliklerdir; diğer yandan da varlıkların
gerçeklik ve dayanaklarıdır. Bunların dış dünyada varlık
kazanmaları, feyz-i mukaddes denilen Allah'ın tecellisi ile mümkün
olur. Dış dünyada varlık kazanmamış sabit gerçeklikler yaratılmış
değildir (gayri me'cul). Bu nedenle onlar da Allah'ın ilmi gibi
ezelîdir, kadîmdir.
Allah'ın ilmindeki sabit gerçekliklerin dış dünyada varlık
kazanmaları, sayısız varoluş aşamasından sonra mümkündür.
Hakikat yolcusu bu alemlerden geçerken üç mertebeye arif olur:
1 – ilm-el yakin,
2 – Ayn el-yakin
3- Hakk- ül yakin
|